le grand bleu

  1. luc besson'ı dünyaya tanıtan filmdir. ve hollywood'un asla çekemeyeceği filmlere en güzel örnektir. çünkü sıcaktır ve samimidir. akdeniz filmidir.

    başrollerde jean marc barr, rossanna arquette ve elbette jean reno vardır. film sahil kasabasında yetişen, dalışlar yapan iki küçük çocuğun hikayesiyle başlar, dünya serbest dalış şampiyonluğuna kadar uzanan hikayeleriyle devam eder. gerçekten insanı denize aşık eden, her saniyesinde denizi özleten, akdeniz akdeniz diye kıvrandırtan bir filmdir. rossanna ablamız sanırım hiçbir filminde bu kadar sempatik ve sevimli değildir, jean reno leon'dan önceki alıştırmasını yapmaktadır ve gayet başarılıdır, jean marc abimiz ise bu filmle kariyerinin üst noktasına çıkmıştır, hatunları kendine hayran etmiştir.

    luc besson'ın da zamanında dalış yaptığı fakat yaşadığı sağlık problemleri sonrası bu hobisini bırakmak zorunda kaldığını düşünürsek, neden bu kadar başarılı olduğunu da anlayabiliriz.

    etkileyici çok sahne vardır. fakat özellikle komik sahneler filme büyük renk katmıştır. ilk dakkalardaki kurtarış sahnesi sonrası gülen jean reno, japon dalgıç'ın bayılışı, dünya şampiyonluğu sırasındaki abukluklar, jean reno'nun annesi, ve jean reno ve jean reno ve jean reno...

    son sahnelerden, odanın denizle birleşimi takdire şayandır, luc besson şaheseridir. bununla kalmaz film, olabildiğince de duygusaldır. aşkın en güzel yanını, yani kişisel yanını çok güzel anlatır. ve son sahnesi, vurur;

    "go my love, go and see..."
    (iknowthepiecesfit 26.01.2008 04:12 ~ 01.04.2008 08:37)
  2. bir ruhun ait olmadığı bir bedende ne denli kıvranabileceğini daha iyi anlatamazdı hiçbir şey...jean marc barr'ın canlandırdığı Jacques'ın karakterinde, insan bedenine sıkışmış yunusun ruhunu, bedeninden çıkamamanın yarattığı acının gücünü, ona gönül veren, yeteneğine, varlığına tutkun iki insanın, johanna (rosanne arquette) ve enzo (jean reno)' nun gelgitli aşkını, aşkın en kabul edilgen halinin, johanna'nın o hüzünlü son cümlesini -go my love,go and see...- izleyip de derinlerde bi yerde iz bırakmaması beklenilemez bence...

    filme adını veren '' derinlik sarhoşluğu'' dalgıcın derin dalışlarda aşırı basınca maruz kalması sonucu kanındaki karbondioksit ve azot miktarının artmasıyla sinir sistemine bi çeşit narkoz ve sarhoşluk etkisi yaşatması halidir...bir çok dalgıcın ölümüne neden olmuştur..

    film aslında kendi derinliğinin sarhoşluğuna dalmış jacques ve dünyanın tüm nimetlerini tatma merakıyla dolu -ki ün tutkusu da buna dahildir- enzo' nun karşıtlığının valsi gibidir...büyüleyen manzaraları ve müziğiyle sizi sarıp sarmalar, bu valse ortak eder.
    luc besso'nun en sıradışı, en büyüleyici filmidir kanımca...

    (bluevelvet 02.07.2008 23:36)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.